

Evlilik birliği içinde barınılan ve aile düzeninin sürdürüldüğü taşınmaz, aile konutu olarak özel bir hukuki koruma altındadır. Bu koruma sayesinde eşlerden biri, diğerinin açık rızası olmadan aile konutunu satamaz, devredemez ya da kiracı ise tahliye taahhüdünde bulunamaz. Tapuya aile konutu şerhi konulması durumunda, eşin onayı olmadan yapılan tüm işlemler geçersiz sayılabilir. Hatta bu şerh bulunmasa bile, eşin rızası alınmamışsa tapu devri iptali dahi mümkündür. Özellikle boşanma sürecinde evin kime tahsis edileceği, kira giderlerinin kim tarafından ödeneceği gibi konular da mal rejimi ve aile hukuku çerçevesinde değerlendirilir.
Aile konutu hakkı sadece malik olunan evler için değil, kiracı olunan konutlar için de geçerlidir. Kiracının tek imzayla yapılan tahliye taahhüdünde bulunması, diğer eşin rızası yoksa hukuken sonuç doğurmaz. Aynı şekilde, evlilik sırasında bir eşin gelirini giderlere harcarken diğer eşin ev satın alması durumunda, alınan ev edinilmiş mal sayılarak paylaşılabilir. Ancak evlilik öncesi alınan ya da miras yoluyla edinilen taşınmazlar kişisel mal sayıldığı için boşanmada paylaşılmaz. Tüm bu düzenlemeler, aile konutunun korunması ve eşler arasında hak kaybı yaşanmaması amacıyla Türk Medeni Kanunu tarafından özenle düzenlenmiştir.
Aile konutu şerhi, evlilik birliği içinde barınılan taşınmazın diğer eş tarafından tek başına satılmasını önlemek amacıyla hukuken büyük önem taşır. Medeni Kanun'a göre eşlerden biri tapuya aile konutu şerhi koydurduğunda, diğer eşin rızası olmadan konut üzerinde herhangi bir satış, ipotek veya devir işlemi gerçekleştirilemez. Bu durum, aile birliğinin korunması ve eşin mağduriyet yaşamaması açısından hayati rol oynar.
Aile konutu şerhi, sadece malik olmayan eşin başvurusu ile yapılabilir ve tapu sicil müdürlüklerinde ücretsiz şekilde işlenebilir. Böylece malik olmayan eşin konut üzerindeki hakkı, resmi olarak kayıt altına alınmış olur. Bu hak, özellikle boşanma, ölüm ya da mal kaçırma durumlarında eşin güvenliğini sağlamak için yasal bir kalkan görevi görür.
Eğer aile konutu şerhi konulmamışsa ve taşınmaz satılmışsa, iyi niyetli olmayan alıcıya karşı satış iptali davası açılabilir. Tapuda şerh olmasa bile mahkemeler aile konutu niteliğini dikkate alarak eşin rızası olmadan yapılan satışları iptal edebilmektedir. Bu nedenle aile konutuna şerh koydurmak, olası mağduriyetlerin önüne geçmek için önemli bir adımdır.
Aile konutu şerhi olmasa bile Medeni Kanun'un 194. maddesi gereği, eşin rızası alınmadan yapılan satış işlemleri geçersiz sayılabilir. Yani aile konutu niteliğinde olan bir taşınmazın tek başına devri, rıza alınmadan yapılmışsa, diğer eş bu işlemin iptalini mahkemeden talep edebilir. Bu durum, aile hayatını koruma ilkesinin bir yansımasıdır.
Özellikle satış işlemi yapılırken alıcı tarafın evin aile konutu olduğunu bilmemesi, yapılan işlemi geçersiz kılmaz. Eşin açık rızası yazılı olarak alınmalı ve tapu işlemi sırasında sunulmalıdır. Aksi halde, malik olmayan eş bu satışın iptali için dava açabilir ve tapu kaydının eski haline döndürülmesini talep edebilir.
Tapu devrinin iptali için açılacak dava, eşin mağduriyetine ve aile bütünlüğünün zarar görmesine dayandırılarak gerekçelendirilmelidir. Bu tür davalarda genellikle konutun fiilen aile tarafından kullanıldığı, birlikte yaşandığı ve yaşam merkezinin burası olduğu gibi unsurlar dikkate alınır. Böylece eşin bilgisi dışında yapılan işlemlerin önüne geçilmiş olur.
Aile konutunun anahtarının ailelere verilmesi, eşler arası güven ilişkisini zedeler ve evlilik birliğine ciddi zarar verir. Türk Medeni Kanunu uyarınca, evlilik birliğini sarsan bu tarz davranışlar boşanma davasında ağır kusur olarak değerlendirilir. Boşanma davası sürecinde evin anahtarının verilmesi, davacı eşin lehine bir delil olarak kullanılabilir.
Bunun yanısıra evin anahtarının eşten alınarak eşin konutu terk etmeye zorlanması ya da eve alınmaması, manevi baskı ve dışlanma olarak yorumlanır. Mahkemeler bu tür olayları evlilik birliğini temelden sarsan nedenler arasında kabul eder. Aile konutu ortak yaşam alanı olduğu için, burada eşit söz hakkı esastır. Bir eşin diğerini dışlaması, hem kişilik haklarını zedeler hem de evlilik içi güven ortamını yok eder. Bu sebeple, evin anahtarının eşle paylaşılmaması sadece aile içi huzuru bozmakla kalmaz; aynı zamanda boşanma davalarında tazminat ve nafaka gibi sonuçlara da yol açabilir.
Evlilik birliği içinde, eşlerden biri adına kayıtlı bir konutun kredi ile alınması ve kredi taksitlerinin birlikte ödenmesi durumunda, ödenen bu taksitler "edinilmiş mal" sayılır. Yani evin tamamı değil, sadece evlilik süresince birlikte ödenen kredi kısmı boşanma durumunda paylaşıma konu olur. Bu durum, eşin mal rejimi çerçevesinde haklarını koruma altına alır.
Örneğin, ev evlilikten önce alınmış ama ödemeleri evlilik sürecinde devam etmişse, bu durumda yalnızca evlilik süresince yapılan ödemeler, diğer eşin hak iddia edebileceği edinilmiş mal olarak değerlendirilir. Bu da boşanma halinde, özellikle katkı payı alacağı davası açma hakkı doğurur. Ancak bu hakkın elde edilebilmesi için mahkemeye delil sunulması gerekir.
Konutun taksitlerinin kimin maaşıyla ödendiği, banka kayıtları, dekontlar ve gelir belgeleriyle ispatlanabilir. Bu noktada diğer eşin katkısı açıkça ortaya konduğunda, mahkeme konutun bu kısmı üzerinden hakkaniyetli bir paylaşım yapılmasına karar verebilir. Böylece evlilik içinde edinilen malvarlığı adil biçimde bölüştürülür.
Aile konutu olarak kullanılan taşınmaz, eşlerin barınma ihtiyacını karşılaması nedeniyle hukuki koruma altındadır. Bu nedenle konut üzerinde borçlu eşe ait borçlardan dolayı haciz işlemi yapılamaz. Özellikle tapuda aile konutu şerhi varsa, bu şerh bankaların konut üzerinde haciz ya da satış işlemi yapmasına engel olur.
Bu koruma, borçlu eşin diğer aile fertlerini mağdur etmesini önlemeye yöneliktir. Aksi takdirde, borçlu olmayan eş ve çocuklar da evsiz kalabilir. Hukuk sistemi, ailenin barınma hakkını kişisel borçlara karşı öncelikli tutarak, sosyal düzeni ve aile birliğini korumayı hedefler.
Eğer konut aile konutu olarak kullanılmasına rağmen tapuda bu şerh yoksa, haciz işlemi yapılabilir; ancak diğer eşin rızası alınmadan yapılan işlemlere karşı iptal davası açılabilir. Bu nedenle, aile konutu niteliği taşıyan taşınmazlar için en kısa sürede tapuya aile konutu şerhi koydurulması, olası mağduriyetlerin önüne geçilmesini sağlar.
Evlilik birliği içinde eşlerden birinin ev alması, diğer eşin ise maaşını evin giderlerine harcaması durumunda, alınan konut edinilmiş mal sayılır. Çünkü her iki eş de evlilik birliği içinde ekonomik katkı sağladığı için, satın alınan mal varlığı ortak sayılır ve boşanma halinde paylaşılır.
Bu durum, katkı payı alacağı davası kapsamında gündeme gelir. Özellikle konutun bir eşin üzerine yapılmış olması, diğer eşin hakkının olmadığını göstermez. Ev giderlerine yapılan düzenli katkılar, mahkeme nezdinde emek ve kazanç birliği kapsamında değerlendirilir ve ortaklık kabul edilir.
Mahkemeye sunulacak maaş bordrosu, ödeme belgeleri ve tanık beyanları gibi delillerle, diğer eşin katkısı ispatlandığında alınan evin tamamı veya bir kısmı üzerinde hak talep edilebilir. Böylece boşanma halinde sadece evin tapusunun kime ait olduğu değil, evliliğe katkı oranı da adil paylaşımda dikkate alınır.
Kiracı olan eşlerden biri tarafından tek başına verilen tahliye taahhüdü, aile konutu olarak kullanılan taşınmazlar için geçerli sayılmaz. Aile konutu niteliği taşıyan bir evde yapılacak her türlü hukuki işlemde, her iki eşin de açık rızası gereklidir. Bu nedenle sadece bir eşin imzasıyla verilen tahliye taahhüdü, diğer eşin onayı olmadıkça hukuki sonuç doğurmaz.
Kiraya veren kişi ya da kurum, tahliye taahhüdüne dayanarak kiracıyı evden çıkarmak istediğinde, diğer eşin imzası yoksa tahliye işlemi geçersiz kabul edilir. Bu durum, aile konutunun korunması ve ailenin barınma hakkının güvence altına alınması amacıyla yasal olarak düzenlenmiştir. Medeni Kanun’un aile konutu ile ilgili hükümleri burada doğrudan etkili olur.
Uygulamada kiraya verenin icra yoluyla tahliye talebi olsa bile, mahkemeye yapılacak itiraz ve aile konutu belgesi ile bu işlem durdurulabilir. Dolayısıyla eşlerden biri farkında olmadan bir belgeye imza atsa bile, diğer eşin yapacağı yazılı bildirimle bu taahhüt geçersiz hale gelir ve aile mağduriyet yaşamadan evde kalmaya devam edebilir.
Boşanma davası sırasında hâkim, aile konutunun kullanımını eşlerden birine tahsis edebilir. Bu durum, eşlerin kira sözleşmesinde birlikte ya da tek başına yer almasına bakılmaksızın uygulanabilir. Kiralanan evde çocukların kalacağı eşin lehine bir karar verilmesi, çocuğun üstün yararı ilkesi gereği öncelikli olarak değerlendirilir.
Tahsis kararı verildiğinde, genellikle diğer eşin kira bedelini ya da evin masraflarını karşılamasına da hükmedilebilir. Bu yükümlülük, nafaka gibi değerlendirilir ve yasal bir zorunluluk haline gelir. Böylece boşanma sürecinde mağduriyet yaşanması engellenmiş olur. Evde kalan eş, kiracılık hakkını kullanmaya devam ederken, evden ayrılan eş maddi katkı sağlar.
Bu tür kararlar, mahkeme tarafından geçici koruma tedbiri olarak verilebileceği gibi, boşanma hükmüyle kalıcı hale de getirilebilir. Bu sayede aile konutunun kullanımı ve masraflarının karşılanması adil bir biçimde düzenlenmiş olur. Özellikle çocukların bulunduğu durumlarda hâkimin kanaati, eşler arasında denge kurulmasına yöneliktir.
Evlilik öncesi kişisel mal olarak edinilen taşınmazlar ile eşe miras veya bağış yoluyla kalan evler, boşanma halinde mal paylaşımına dahil edilmez. Türk Medeni Kanunu’na göre bu tür mallar kişisel mal sayılır ve sadece sahibi olan eşin mülkiyetinde kalır. Diğer eş bu mallar üzerinde hak iddia edemez.
Ancak, kişisel mal sayılan bu evlere diğer eşin yaptığı önemli katkılar varsa, katkı payı alacağı davası açılarak bir miktar hak talep edilebilir. Bu durumda yapılacak katkı maddi olarak ispatlanmalı ve mahkemeye belgelerle sunulmalıdır. Örneğin evin tadilat masrafları, kredi ödemeleri veya kira gelirinden yapılan ödemeler bu kapsamda değerlendirilebilir.
Yine de unutulmamalıdır ki, katkı payı alacağı, taşınmazın ortak mal yapılması anlamına gelmez. Yalnızca katkı oranına göre bir para talebinde bulunulabilir. Dolayısıyla evlilik öncesi alınmış ya da aileden miras kalmış bir evin boşanma sürecinde paylaşılacağı düşüncesi, hukuki olarak genellikle doğru değildir.
Kiralanan konutlar tapuya aile konutu şerhi olarak işlenemez; bu hak yalnızca malik olunan taşınmazlar için geçerlidir. Ancak kiracı olarak oturulan konut da aile konutu statüsündedir ve diğer eşin yazılı izni olmadan tahliye ya da sözleşme feshi yapılamaz. Bu durum, kira sözleşmesinde adı geçmeyen eşin dahi kiracılık hakkına sahip olmasını sağlar.
Sözleşmede imzası olmayan eş, ev sahibine yazılı bir bildirim yaparak, konutun aile konutu olduğunu ve burada yaşadığını bildirirse, kiracılık ilişkisi resmen tanınmış olur. Böylece kiraya veren taraf, tek imzayla yapılan işlemleri geçersiz saymak zorunda kalır. Bu hak, ailenin barınma güvenliğini sağlamak amacıyla hukuk sistemi tarafından güvence altına alınmıştır.
Boşanma sürecinde veya eşler arasında ihtilaf yaşandığında, bu tür bildirimler eşin evde kalma hakkını korur. Özellikle sözleşmede yer almayan eş için hayati öneme sahiptir. Böylece ev sahibi, kira sözleşmesini sadece sözleşme tarafıyla sınırlı görse bile, yasal olarak aile konutuna müdahale edemez ve tahliye isteyemez.
Aile konutu, evlilik birliğinin temel taşıdır ve bu konut üzerindeki haklar, hem eşlerin hem de çocukların barınma güvenliğini korumak adına özel hukuk normlarıyla düzenlenmiştir. Eşin rızası olmadan yapılan satışların iptali, tapuda aile konutu şerhi ile sağlanan koruma, boşanma sürecinde evin tahsisi ve kira katkısı gibi detaylar; aile konutu hakkının ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Kiracı olunan konutlarda bile eşin izni olmadan tahliye mümkün değildir ve bu durum, aile hukukunun güçlü koruyucu yönlerinden biridir.
Öte yandan evlilik süresince edinilen malların paylaşımı da aynı ölçüde hassas bir konudur. Edinilmiş mal ile kişisel malın ayrımı, katkı payı alacağı, evlilik içinde ödenen kredi taksitlerinin nasıl değerlendirileceği gibi hususlar, boşanma davalarında en çok tartışılan başlıklar arasındadır. Tüm bu süreçlerde doğru bilgiye sahip olmak, zamanında şerh koymak ya da hakkı koruyacak şekilde yazılı bildirimde bulunmak, mal rejimi tasfiyesi ve aile konutu kullanımında yaşanabilecek mağduriyetleri önlemenin en etkili yoludur.