

Çocuğun cinsel istismarı suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinde düzenlenen ve çocukların cinsel dokunulmazlığını korumayı amaçlayan en ağır suç tiplerinden biridir. Bu suç; mağdurun yaşı, failin davranışı ve olayın niteliğine göre farklı cezai yaptırımları beraberinde getirir. Çocuğun cinsel istismarı, yalnızca mağdurun fiziksel bütünlüğünü değil, aynı zamanda ruhsal ve sosyal gelişimini de olumsuz etkileyen bir eylem olduğundan, yargılama süreci doğrudan ağır ceza mahkemelerinde yürütülür.
Cinsel istismar suçunda cezalar, suçun sarkıntılık düzeyinde kalıp kalmamasına, mağdurun yaşına ve fiilin niteliğine göre değişiklik göstermektedir. Bununla birlikte şikayet süresi, zamanaşımı, nitelikli haller ve Yargıtay kararları davaların seyrinde belirleyici rol oynamaktadır. Çocuğun cinsel istismarı suçu ile ilgili tüm süreçlerin doğru yürütülmesi için uzman bir ceza avukatı desteği almak, hem mağdurun korunması hem de adil yargılanmanın sağlanması açısından büyük önem taşır.
Çocuğun cinsel istismarı, 18 yaşını doldurmamış çocuklara karşı gerçekleştirilen cinsel davranışları kapsar. 15 yaşını tamamlamamış çocuklara yönelik her türlü cinsel davranış doğrudan istismar sayılır. 15 yaşını doldurmuş ancak fiilin sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş çocuklara karşı işlenen fiiller de aynı şekilde cezalandırılır. Ayrıca cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka yollarla gerçekleştirilen cinsel davranışlar da bu suçun kapsamına girer. Yazımızda; çocuğun cinsel istismarı suçunun tanımı, cezaları, şikayet ve zamanaşımı süreleri, suçun nitelikli halleri, Yargıtay kararları ve uygulamadaki önemli ayrıntılar ele alınmıştır.
İstanbul Ceza Avukatı : Fatma Türkan Kamış
Telefon : 0532 685 61 40
Adres : AC MOMENT PLAZA /Soğanlık Yeni Mah. Baltacı Mehmet Paşa Sk. B Blok Kat:1 D NO:15, Kartal/İstanbul
Mail : mimozahukuk@gmail.com
Hizmet Alanları : Ceza Davası- Ağır Ceza Davaları - İstinaf - Temyiz
Türk Ceza Kanunu’na göre çocuk, 18 yaşını doldurmamış kişidir. Çocuğun cinsel istismarı suçu ise, çocuğun anlam ve sonuçlarını kavrayamayacağı cinsel davranışlara maruz bırakılmasıdır. 15 yaşını tamamlamamış çocuklara yönelik her türlü cinsel davranış istismar kapsamındadır. 15 yaşını doldurmuş çocuklarda ise, fiilin sonuçlarını algılama yetisi gelişmemişse veya cebir, tehdit, hile gibi yollarla cinsel davranış gerçekleşmişse suç oluşur.
Bu noktada, çocuğun cinsel istismarı suçu ile “reşit olmayanla cinsel ilişki” (TCK 104) ve “cinsel saldırı” (TCK 102) suçlarının farklı olduğunu vurgulamak gerekir. Bu suçlar uygulamada karıştırılmakta, ancak kanunda ayrı başlıklar altında düzenlenmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesine göre çocuğun cinsel istismarı suçunun temel cezası 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıdır. Eğer eylem yalnızca sarkıntılık düzeyinde kalmışsa, bu durumda ceza 3 yıldan 8 yıla kadar hapis olarak uygulanır. Mağdurun 12 yaşını doldurmamış olması halinde ceza daha ağırdır; istismar durumunda 10 yıldan, sarkıntılık durumunda ise 5 yıldan az olamaz. Failin çocuk olduğu durumlarda ise kovuşturma ancak mağdurun ya da velisinin şikayeti üzerine yapılır.
Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesine göre; çocuğun cinsel istismarı suçunun temel cezası 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıdır.
Eylem sarkıntılık düzeyinde kalmışsa 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası verilir.
Mağdur 12 yaşını doldurmamışsa, ceza alt sınırdan verilemez. İstismar durumunda 10 yıldan, sarkıntılık durumunda ise 5 yıldan az olamaz
Failin çocuk olması halinde kovuşturma mağdurun veya velisinin şikayetine bağlıdır.
Cinsel istismar; mağdurun rızası olmaksızın, cinsel tatmin amacıyla gerçekleştirilen her türlü fiziksel temasla oluşur. Failin mağdurun vücuduna bizzat temas etmesi ya da kontrolü altındaki bir nesne ile mağdura temas ettirmesi bu kapsamdadır.
Çocuğun cinsel istismarı suçu, kural olarak savcılık tarafından re’sen soruşturulur ve şikayete tabi değildir. Ancak fiil yalnızca sarkıntılık düzeyinde kalmışsa, bu durumda soruşturma ve kovuşturma mağdurun, velisinin veya vasisinin şikayeti üzerine yapılır. Bu özellik, suçun niteliğini belirleyen önemli bir ayrıntıdır.
Bu suçun temel halleri savcılık tarafından re’sen takip edilir, şikayete bağlı değildir. Ancak, eylem sarkıntılık düzeyinde kalmışsa soruşturma mağdurun veya velisinin şikayetine bağlıdır. Şikayet süresi ise fiilin ve failin öğrenilmesinden itibaren 6 aydır.
Şikayet süresi, mağdurun suçu ve faili öğrendiği tarihten itibaren 6 ay olarak belirlenmiştir. Eğer mağdur bilinci kapalı olduğu bir zamanda istismara uğramışsa, süre olay tarihinden değil, mağdurun fiili ve faili öğrendiği andan itibaren işlemeye başlar. Bu durum özellikle nitelikli cinsel istismar suçlarında mağdurun korunması için büyük önem taşır.
Çocuğun cinsel istismarı suçunda zamanaşımı süresi, fiil ve fail öğrenildikten sonra işlemeye başlar. Eğer mağdur bilincinin kapalı olduğu bir dönemde istismara uğramışsa, süre mağdur fiili öğrendiği andan itibaren işler. Çocuğun cinsel istismarı suçunda zamanaşımı, fiilin işlendiği tarihten değil, mağdurun fiil ve fail hakkında bilgi sahibi olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. Ancak her durumda genel dava zamanaşımı süresinin geçmemesi gerekir. Bu nedenle mağdurun veya ailesinin öğrendiği anda derhal hukuki yollara başvurması hayati öneme sahiptir.
Çocuğun cinsel istismarı suçunun bazı durumlarda daha ağır şekilde cezalandırılmasına yol açan nitelikli halleri vardır. Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinin 3. ve devamı fıkralarında bu haller açıkça belirtilmiştir.
Birden Fazla Fail: Suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde ceza artırılır.
Aile ve Hısımlık İlişkisi: Failin üvey anne, üvey baba, üvey kardeş, evlat edinen ya da üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı bulunan bir kişi olması durumunda cezalar ağırlaştırılır.
Sorumluluk İlişkisi: Öğretmen, bakıcı, eğitici, sağlık personeli veya kamu görevlisi gibi koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler suçu işlerse daha ağır ceza uygulanır.
Kamu Görevinin Kötüye Kullanılması: Kamu görevlisinin sahip olduğu yetkiyi kullanarak istismarda bulunması nitelikli hal sayılır.
Cebir, Tehdit veya Silah Kullanılması: Mağdurun direncini kırmak amacıyla güç, tehdit veya silah kullanılması halinde cezalar yarı oranında artırılır.
Ağır Sonuçlar: Suçun sonucunda mağdurun bitkisel hayata girmesi veya hayatını kaybetmesi halinde faile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.
Nitelikli haller, hem failin toplumsal konumu hem de mağdur üzerindeki etkisi dikkate alınarak belirlenmiştir. Bu düzenlemelerle çocukların her türlü sömürüye karşı daha etkin korunması amaçlanmaktadır.
Fiil: Failin mağdura cinsel tatmin amacıyla dokunması veya nesne kullanması. Failin cinsel tatmin amacıyla mağdura fiziksel temasta bulunması veya kontrolünde olan bir cismi mağdura temas ettirmesi suç fiilini oluşturur.
Mağdur: 15 yaşını doldurmamış çocuklar veya fiilin sonuçlarını kavrayamayacak durumda olanlar. 15 yaşını tamamlamamış çocuklar veya 15 yaşını doldurmuş olsa da fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olan çocuklardır.
Hukuki Konu: Çocuğun cinsel dokunulmazlığı ve sağlıklı gelişim hakkı. Çocuğun cinsel dokunulmazlığı, ruhsal ve bedensel gelişimi ile toplumun düzeni korunmaktadır.
Kast: Failin bilinçli olarak cinsel tatmin amacıyla hareket etmesi. Failin bilinçli ve kontrollü şekilde cinsel tatmin amacıyla hareket etmesi gerekir.
Teşebbüs: Failin dışsal sebeplerle suçu tamamlayamaması durumunda ceza indirimi uygulanır.
Gönüllü Vazgeçme: Failin kendi iradesiyle eylemi sonlandırması halinde yalnızca gerçekleşmiş kısım cezalandırılır.
Etkin Pişmanlık: Mevzuatta çocuğun cinsel istismarı için özel bir düzenleme yoktur; bu nedenle uygulanmaz.
TCK 30. maddeye göre failin mağdurun yaşını bilmemesi ve bunun hayatın olağan akışına uygun olması halinde “esaslı hata” gündeme gelebilir. Ancak bu hususta Yargıtay kararları somut olaya göre farklılık göstermektedir.
Yargıtay, mağdurun yaşıyla ilgili hatanın kabul edilebilir olup olmadığını değerlendirirken; mağdurun fiziki görünümü, fail ile tanışıklık süresi, mağdurun kendi beyanları gibi kriterleri dikkate almaktadır. Bazı kararlarında failin mağdurun yaşını bilmemesini hayatın olağan akışına aykırı bulurken, bazı olaylarda mağdurun görünümü ve beyanı esas alınarak hata hükümlerini uygulamıştır.
Çocuğun cinsel istismarı suçu, mahkemelerde titizlikle ele alınan en hassas dava türlerinden biridir. Failin davranışı, mağdurun yaşı, olayın gerçekleşme şekli ve deliller davanın sonucunu doğrudan etkiler. Bu tür davalarda şüpheden sanık yararlanır ilkesi dikkate alınmakla birlikte, mağdurun korunması ve adaletin sağlanması temel amaçtır. Ayrıca teşebbüs, gönüllü vazgeçme ve hata hükümleri her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilir.
Yargıtay, çocuğun cinsel istismarı suçuna ilişkin birçok kararında failin mağdurun yaşını bilmediği iddiasını, mağdurun fiziki özelliklerini ve tanışıklık süresini dikkate alarak değerlendirmiştir. Bazı kararlarında sanığın mağdurun yaşını bilmemesini hayatın olağan akışına aykırı bulurken, bazı durumlarda mağdurun görünümü ve beyanı nedeniyle hata hükümlerinin uygulanabileceğini kabul etmiştir. Bu içtihatlar, uygulamada farklılıkların giderilmesi ve hukuki güvenliğin sağlanması açısından büyük önem taşır.
Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesi, çocuğun cinsel istismarı suçunu temel ve nitelikli haller şeklinde düzenlemiştir. Birinci fıkrada, 15 yaşını doldurmamış ya da fiilin sonuçlarını kavrayamayacak çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış suçun temel hali olarak kabul edilmiştir. İkinci fıkrada ise, çocuğun vücuduna organ veya sair bir cisim sokulması durumunda suçun nitelikli hali düzenlenmiş ve daha ağır ceza öngörülmüştür.
Basit cinsel istismar ile nitelikli cinsel istismar arasındaki fark, failin kastı ve eylemin niteliğiyle belirlenir. Eğer failin amacı yalnızca cinsel duygularını tatmin etmek ve temas bu boyutta kalmışsa basit istismar söz konusu olur. Ancak amaç vücuda organ veya sair bir cisim sokmak olup bu eylem failin iradesi dışında engellendiyse, bu durumda nitelikli cinsel istismara teşebbüs gündeme gelir. Burada “sair cisim” ifadesi, yalnızca organla değil başka araçlarla da suçun işlenebileceğini ifade eder ve bu durumda cinsel tatmin kastı aranmaz.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2015/418 sayılı kararında da bu konu örneklendirilmiştir. Sanık, mağdurenin evine izinsiz girmiş, akrabalık ilişkisinden doğan güveni kötüye kullanarak mağdureyi kanepenin üzerine yatırmış ve alt eşofmanını çıkarmaya çalışmıştır. Ancak mağdurenin direnmesi ve tanığın kapıyı çalması nedeniyle eylem tamamlanamamış, sanık evden kaçmıştır. Yargıtay, sanığın nitelikli cinsel istismar suçuna teşebbüs ettiğine, ayrıca konut dokunulmazlığını ihlal suçunu da işlediğine hükmetmiş, yerel mahkemenin beraat kararını bozmuştur.
Bu karar, cinsel istismar suçlarında failin kastı ve fiilin niteliği dikkate alınarak basit istismar, nitelikli istismar veya teşebbüs ayrımının titizlikle yapılması gerektiğini göstermektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesi, çocuğun cinsel istismarı suçunu cinsiyet farkı gözetmeksizin herkesin işleyebileceğini açıkça belirtir. 15 yaşından küçük çocukların birbirleriyle cinsel ilişkiye girmesi halinde, olayın niteliğine göre farklı cezai sonuçlar doğar. Eğer cinsel istismar vücuda organ veya herhangi bir cisim sokulması yoluyla gerçekleşmişse; organı sokan tarafın fiili TCK 103/2. madde kapsamında değerlendirilirken, vücuduna organ sokulan çocuğun fiili TCK 103/1. madde kapsamına girer.
Bu konuda örnek bir olayda, suç tarihinde 14 yaş 11 ay 25 günlük olan mağdur Edanur ile 14 yaş 10 ay 19 günlük olan suça sürüklenen çocuk Oğuzhan’ın karşılıklı rızalarıyla cinsel ilişkiye girdikleri belirlenmiştir. İlk derece mahkemesi, “tarafların hangisinin fail veya mağdur olduğunun anlaşılamadığı” gerekçesiyle beraat kararı vermiştir. Ancak Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2012/7112 E., 2014/5614 K. sayılı kararında; dosya kapsamı, mağdurun ifadeleri ve sanığın savunmaları birlikte değerlendirilerek Oğuzhan’ın 15 yaşını doldurmamış mağdura yönelik nitelikli cinsel istismar suçunu işlediği sabit görülmüş ve beraat kararının hatalı olduğu gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
Türk Ceza Kanunu’na göre sarkıntılık, cinsel arzuları tatmin amacıyla mağdurun vücut dokunulmazlığını ihlal eden, süreklilik göstermeyen, ani ve kesintili nitelikteki cinsel davranışlardır. Bu davranışlar, çocuğun basit cinsel istismarı düzeyine ulaşmayan, devamlılık taşımayan ve anlık eylemler olarak kabul edilir. Ancak mağdurun bedeninin birçok farklı bölgesine ardı ardına dokunmak gibi eylemler artık sarkıntılık sayılmaz; bu durumda çocuğun basit cinsel istismarı veya cinsel saldırı suçu gündeme gelir.
Örneğin; failin mağdurun kalçasına dokunup kaçması, yanağından öpmesi veya göğsüne kısa süreli temas etmesi sarkıntılık suçunu oluşturur. Buna karşılık, mağdurun farklı bölgelerine defalarca dokunmak, elbiseleri çıkararak cinsel organla sürtünmek ya da mağdura kendi cinsel organını tutturmak gibi eylemler ise artık çocuğun basit cinsel istismarı suçu kapsamına girer.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2020/244 sayılı kararında da bu ayrım netleştirilmiştir. Kararda, işverenin mağdureye yönelik davranışlarının ani bir hareketle sınırlı kalmadığı, aksine süreklilik taşıdığı, mağdurun vücudunun farklı bölgelerine tekrarlanan temaslar içerdiği belirtilmiştir. Bu nedenle failin eylemleri sarkıntılık düzeyini aşmış ve TCK 103/1 kapsamında çocuğun basit cinsel istismarı suçu olarak değerlendirilmiştir.
Çocuğun cinsel istismarı suçunda failin konumu, cezai yaptırımı doğrudan etkileyen önemli unsurlardan biridir. Türk Ceza Kanunu’nun 103/3. maddesine göre; failin mağdura karşı bakım, gözetim veya koruma yükümlülüğünün bulunması halinde suç nitelikli hal sayılır ve ceza artırılır. Bu kapsamda öğretmen, bakıcı, sağlık personeli veya servis şoförü gibi çocukla doğrudan sorumluluk ilişkisi olan kişilerin işlediği istismar fiilleri daha ağır cezalandırılır.
Nitekim Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2018/264 sayılı kararında da bu husus gündeme gelmiştir. Kararda, sanığın mağdur çocuğun servis şoförü olması nedeniyle bakım ve gözetim sorumluluğu bulunduğu vurgulanmış, ancak aleyhe temyiz olmadığı için 5237 sayılı TCK’nın 103/3. maddesi uygulanmamıştır. Bu karar, çocukların güvenliği için sorumluluk üstlenen kişilerin işlediği cinsel istismar suçlarında cezanın artırılması gerektiğini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlarda failin davranışları bir bütün halinde değerlendirilmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesi cinsel taciz suçunu düzenlerken, 103. maddesi ise çocuğun cinsel istismarı suçunu kapsamaktadır. Failin eylemleri sadece sözlü tacizle sınırlı kalmadığında ve fiziksel müdahaleye dönüştüğünde, suçun vasfı da değişmektedir.
Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2016/3091 sayılı kararında bu husus açıkça ortaya konmuştur. Karara konu olayda, sanık aracını mağdurun yanına yanaştırarak “çok güzelsin, gel istediğin yere bırakayım” diyerek sözlü tacizde bulunmuş, ardından mağdurun çantasından tutarak onu araç içine çekmeye çalışmıştır. Mağdur karşı koyunca tokat atarak olay yerinden ayrılmıştır. Yargıtay, bu eylemleri bir bütün olarak değerlendirmiş ve sanığın fiilinin yalnızca cinsel taciz kapsamında değil, TCK 103/1-b maddesi uyarınca çocuğun cinsel istismarı suçu oluşturduğuna hükmetmiştir.
Bu karar, failin davranışının sözlü tacizin ötesine geçip fiziksel müdahaleye dönüşmesi halinde suçun nitelik değiştirdiğini ve daha ağır yaptırım gerektirdiğini göstermektedir.
Çocuğun cinsel istismarı suçu ile reşit olmayanla rızaya dayalı cinsel ilişki suçu uygulamada sık sık karıştırılan konular arasındadır. Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesi cinsel istismarı düzenlerken, 104. maddesi ise 15 yaşını doldurmuş fakat 18 yaşını tamamlamamış çocuklarla rızaya dayalı cinsel ilişkiyi ayrı bir suç tipi olarak tanımlamaktadır. Bu ayrım, davalarda doğru suç vasfının belirlenmesi açısından büyük önem taşır.
Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2014/6706 sayılı kararında da bu konuya açıklık getirilmiştir. Dosyada, sanığın 16 yaşındaki mağdur ile rızasıyla cinsel ilişkiye girdiği sabit görülmüştür. Mağdur, ilk ilişkinin zora dayalı olduğunu iddia etmiş ancak bu yönde somut bir delil bulunamamıştır. Daha sonraki ilişkilerin ise rızaya dayalı olduğu kabul edilmiştir. Bu durumda sanığın eylemlerinin TCK 104/1 maddesi kapsamında “reşit olmayanla cinsel ilişki suçu” oluşturduğu, ayrıca fiillerin birden fazla kez gerçekleşmesi nedeniyle TCK 43. madde (zincirleme suç) hükümlerinin uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Mahkemenin beraat kararı ise hukuka aykırı bulunmuş ve bozulmuştur.
Bu karar, rıza ile gerçekleşen cinsel ilişkilerde mağdurun yaşı ve hukuki ehliyeti dikkate alınarak suç vasfının doğru şekilde belirlenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Çocuğun cinsel istismarı suçunda mağdurun yaşı, suçun oluşup oluşmadığını belirleyen en önemli unsurlardan biridir. Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinde mağdurlar üç gruba ayrılmıştır: 15 yaşını tamamlamamış çocuklar, 15 yaşını tamamlamış fakat fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği olmayan çocuklar ve 15-18 yaş arası çocuklar. İlk iki gruptaki çocuklara yönelik her türlü cinsel davranış doğrudan istismar sayılırken, üçüncü grupta yer alan çocuklar için cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedenin bulunması şarttır. Eğer bu koşullar yoksa fiil, şikayete bağlı olarak TCK 104. maddede düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçu kapsamına girer.
Bu noktada “çocuğun yaşında hata” durumu gündeme gelir. Fail, mağdurun 15 yaşını doldurmadığı halde doldurduğunu zannederek onunla rızaya dayalı cinsel ilişkiye girerse ve bu yanılgı esaslı, yani kabul edilebilir bir hata ise, fail TCK 30. madde uyarınca bu hatadan yararlanır. Bu durumda fail kasten hareket etmiş sayılmaz ve kanunda taksirli hali cezalandırılmadığından beraat kararı verilebilir. Ancak bu durumun mahkemece kendiliğinden araştırılması değil, fail veya müdafi tarafından ileri sürülmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2015/277 sayılı kararında da bu husus değerlendirilmiştir. Somut olayda, sanık ile mağdur aynı köyde yaşamış, iki yıl boyunca arkadaşlık etmiş ve evlenmeye karar vermiştir. Ancak mağdurun yaşı küçük olduğu için ailesi evlenmeye izin vermemiştir. Taraflar rızaen kaçmış ve 27 gün birlikte yaşamışlardır. Bu süreçte birçok kez cinsel ilişkiye girmişlerdir. Yargıtay, sanığın mağdurenin yaşını bilmediğini iddia etmesini hayatın olağan akışına aykırı bulmuş, çünkü sanık mağdurenin ailesinin yaş sebebiyle evliliğe izin vermediğini bilmektedir. Bu nedenle TCK 30. maddede düzenlenen hata halinin uygulanamayacağına karar vermiştir.
Çocuğun cinsel istismarı suçunda mağdurun gerçek yaşı, suçun niteliğini doğrudan etkileyen en kritik unsurlardan biridir. Türk Ceza Kanunu’nda 15 yaşını tamamlamamış veya hukuki anlamda fiilin sonuçlarını kavrayamayacak durumda olan çocuklara yönelik cinsel davranışlar doğrudan istismar kabul edilmektedir. Bu nedenle yaş tespiti, yargılama sürecinde büyük önem taşır.
Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2013/4518 sayılı kararında da bu konuya dikkat çekilmiştir. Dosyada mağdur nüfus kayıtlarına göre 04.01.1992 doğumlu görünse de nüfusa geç tescil edilmiştir. Sanık ise mağdurun 18 yaşından büyük olduğuna inandırıldığını beyan etmiştir. Bu durumda Yargıtay, öncelikle mağdurun resmi kurumda doğup doğmadığının araştırılması gerektiğini, doğmadıysa kemik grafileriyle yaş tespitinin yapılmasını ve gerekirse Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınmasını zorunlu görmüştür. Ancak bu araştırmalar yapılmadan doğrudan mahkûmiyet kararı verilmesini hukuka aykırı bulmuştur.
Ayrıca sanığın, temyiz dilekçesine eklenen raporda antisosyal kişilik bozukluğu nedeniyle askerliğe elverişli olmadığının belirtildiği görülmüştür. Bu nedenle sanığın ceza ehliyetinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerekirken, bu inceleme yapılmadan verilen mahkûmiyet hükmü de hatalı bulunmuştur. Bu karar, cinsel istismar davalarında hem mağdurun yaşının hem de sanığın akıl sağlığının titizlikle incelenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Daha önce Türk Ceza Kanunu’nun 103/6. maddesi, çocuğun cinsel istismarı suçunun mağdurun ruh sağlığının bozulmasına yol açması halinde cezaların artırılmasını öngörmekteydi. Ancak bu ağırlaştırıcı halin uygulanabilmesi için failin kastı ya da en azından taksirli bir davranışının bulunması gerekirdi.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2018/302 sayılı kararında bu ilke somut bir olay üzerinden değerlendirilmiştir. Dosyada mağdur, sanıkla duygusal ilişki yaşadığını ve rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğini beyan etmiştir. Daha sonra mağdurede travma sonrası stres bozukluğu tespit edilmiş ve mahkeme bu durumu ruh sağlığının bozulması olarak kabul ederek cezayı TCK 103/6 uyarınca artırmıştır. Ancak Yargıtay, olayda cebir, tehdit veya hile bulunmadığını, sanığın mağdurun ruh sağlığının bozulacağını öngörmesinin mümkün olmadığını belirterek ağırlaştırıcı nedenin uygulanamayacağına hükmetmiştir. Kararda, ortaya çıkan bu neticenin sanığın kastı dışında geliştiği, hatta taksirle dahi ilişkilendirilemeyeceği vurgulanmıştır.
Sonuç olarak Yargıtay, mağdurun ruh sağlığındaki bozulmanın cezanın alt sınırdan uzaklaştırılması aşamasında dikkate alınabileceğini, fakat doğrudan TCK 103/6 kapsamında cezayı artırma gerekçesi olamayacağını belirtmiş ve yerel mahkeme kararını bozmuştur. Mağdurun ruh sağlığının bozulması artık cinsel istismar suçunun artırılmasını gerektiri bir düzenleme olmasa da Yargıtay'ın bu kararı, cinsel istismar davalarında failin kastı ile meydana gelen ağır sonuç arasındaki bağın titizlikle değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Cinsel istismar suçunda failin eylemine kendi iradesiyle son vermesi halinde gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanabilir. Türk Ceza Kanunu’nun 36. maddesi uyarınca, fail suçu tamamlamadan önce herhangi bir dış engel olmadan icra hareketlerini bırakırsa teşebbüs hükümleri devreye girmez; yalnızca o ana kadar gerçekleşen fiillerden sorumlu tutulur. Yargıtay kararları da bu ilkenin nasıl uygulandığını göstermektedir.
Sanığın, mağdureyi kucaklamak istemesi ancak mağdurenin iteklemesi üzerine eylemini tamamlamaması, dışsal bir engel olmaksızın gönüllü vazgeçme olarak değerlendirilmiştir. Bu durumda teşebbüs hükümleri uygulanamayacağı halde mahkûmiyet kararı verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.
Sanığın, mağdurenin kolunu çekerek öpmek istemesi ve göğsüne dokunmaya çalışması, cinsel amaçlı bedensel temas içermesi nedeniyle basit cinsel istismar suçunu oluşturmuştur. Olayda suç tamamlandığı halde teşebbüs hükümleri uygulanarak eksik ceza verilmesi, kararın bozulmasına yol açmıştır.
13 yaşındaki mağdureye yönelik anal istismar iddiasında, organ sokma gerçekleşmediği, sanığın ciddi bir engel olmadan eylemini tamamlamaktan vazgeçtiği anlaşılmıştır. Bu nedenle olay, nitelikli istismara teşebbüs değil, basit cinsel istismar olarak değerlendirilmiş; mahkemenin yanlış nitelendirmesi hukuka aykırı bulunmuştur.
Sanığın mağdurenin kolunu tutup çekmesi, ancak cinsel bölgelere yönelik herhangi bir temas olmaması nedeniyle, olayın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna teşebbüs oluşturduğu kabul edilmiştir. Buna rağmen basit cinsel istismar olarak verilen mahkûmiyet kararı bozma sebebi olmuştur.
Sanıkların mağduru zorla pet şişe üzerine oturtmaya çalışmaları, ancak fiilen bunun gerçekleşmemesi ve sanıkların eylemlerine devam etme imkânı varken sonlandırmaları dikkate alınmıştır. Olayın, nitelikli veya basit cinsel istismar kapsamında değil, mağduru küçük düşürme kastı nedeniyle hakaret suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun 36. maddesi, failin gönüllü vazgeçmesi halinde teşebbüs hükümlerinin uygulanamayacağını düzenler. Gönüllü vazgeçme, failin dışsal bir engel olmaksızın kendi iradesiyle suçu tamamlamaktan vazgeçmesi durumunda söz konusu olur. Böyle bir durumda sanık yalnızca vazgeçmeden önce gerçekleşen fiillerden sorumlu tutulur, teşebbüs hükümleri uygulanmaz.
Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2020/1666 sayılı kararında da bu husus ele alınmıştır. Dosyada sanık, hizmetli odasına gelen mağdureyi kucaklamak istemiş, ancak mağdurenin iteklemesi üzerine eylemini sürdürmemiştir. Sanığın, mağdurenin direncini aşmasına engel olacak harici bir neden bulunmadığı, kendi iradesiyle cinsel istismar eyleminden vazgeçtiği anlaşılmıştır. Bu durumda eylemin, gönüllü vazgeçme nedeniyle çocuğun cinsel istismarına teşebbüs suçu kapsamında değerlendirilemeyeceği ve sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. İlk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararı ise hatalı bulunarak bozulmuştur.
Bu karar, cinsel istismar davalarında gönüllü vazgeçmenin failin hukuki durumunu doğrudan değiştirebileceğini ve her olayda ayrıntılı olarak değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Cinsel istismar davalarında en önemli hususlardan biri, failin eyleminin niteliğinin somut delillerle ispatlanabilmesidir. Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesi çocuğun cinsel istismarı suçunu düzenlerken, fiilin “basit istismar” mı yoksa “nitelikli istismar” mı olduğunun belirlenmesi için hem mağdurun beyanı hem de adli tıp bulguları dikkate alınır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2015/276 sayılı kararında bu durum açıkça ortaya konmuştur. Dosyada sanık, tüm aşamalarda mağdurun anüsüne veya ağzına cinsel organını sokmadığını, yalnızca mağdurun bacaklarının arasına sürtünerek boşaldığını savunmuştur. Adli tıp raporu da bu savunmayı doğrulamış, mağdurun anüs muayenesinde fiili livatayı gösteren ekimoz, çatlak veya sıyrık bulgularına rastlanmamıştır. Ayrıca mağdurun da organ sokulmasına ilişkin açık bir beyanı bulunmamıştır.
Bu şartlar altında Yargıtay, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereği sanığın eyleminin basit cinsel istismar düzeyinde kaldığını kabul etmiş ve TCK 103/1 kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir. Bu karar, cinsel istismar suçlarında ispatın önemini ve delillerin niteliğine göre suçun vasfının nasıl değişebileceğini göstermektedir.
Çocuğun cinsel istismarı suçu ile kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu, bazı olaylarda birlikte gündeme gelebilmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesi çocuğun cinsel istismarını, 109. maddesi ise kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmayı düzenlemektedir. Failin davranışlarının hem cinsel istismar hem de özgürlüğün kısıtlanması boyutu taşıması halinde sanık her iki suçtan sorumlu tutulabilir. Ancak mağdurun yaşı itibarıyla geçersiz olan rızası veya olayın süresi gibi unsurlar, suç vasfının belirlenmesinde önemlidir.
Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 2019/11294 sayılı kararında bu konu ele alınmıştır. Dosyada, 14 yaşındaki mağdurun duygusal ilişki yaşadığı sanığın iş yerine giderek orada herhangi bir zorlama olmaksızın cinsel istismara maruz kaldığı, ardından sanığın mağdureyi evine götürerek vajinal yoldan cinsel ilişkiye girdiği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesi, sanığın hem çocuğun nitelikli cinsel istismarı hem de kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan cezalandırılması gerektiği halde gerekçeyi hatalı kurmuş, istinaf mahkemesi de bu eksik gerekçeye rağmen kararı onamıştır. Yargıtay ise, mağdurenin yaşı itibarıyla rızasının hukuken geçerli olmadığını, ayrıca iş yerinde gerçekleşen olayda kısa süreli alıkoymanın kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunu oluşturmadığını belirterek hükmü bozmuştur.
Bu karar, cinsel istismar davalarında mağdurun yaşı, rızasının geçerliliği ve alıkoyma süresi gibi unsurların dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini ve her somut olayda suç tiplerinin ayrı ayrı tartışılması zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
1. Çocuğun cinsel istismarı suçu nedir?
Çocuğun cinsel istismarı suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinde düzenlenen ve 18 yaşından küçük çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışı kapsayan suçtur. Bu suçun temel amacı, çocukların cinsel dokunulmazlığını ve ruhsal gelişimini korumaktır.
2. Çocuğun cinsel istismarı suçunun cezası nedir?
Çocuğun cinsel istismarı suçunun cezası, fiilin niteliğine göre 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıdır. Eğer eylem sarkıntılık düzeyinde kalmışsa 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası verilir.
3. Çocuğun cinsel istismarı suçu şikayete tabi midir?
Bu suç kural olarak savcılık tarafından re’sen soruşturulur ve şikayete tabi değildir. Ancak sarkıntılık düzeyinde kalan istismar fiillerinde mağdurun veya velisinin şikayeti gerekir.
4. Çocuğun cinsel istismarı suçunda şikayet süresi ne kadardır?
Şikayet süresi, fiilin ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 6 aydır. Bu süre geçirilirse şikayet hakkı düşer ancak nitelikli halleri savcılık kendiliğinden takip eder.
5. Çocuğun cinsel istismarı suçunda zamanaşımı süresi nedir?
Zamanaşımı süresi, mağdurun fiili ve faili öğrenmesinden sonra işlemeye başlar. Bu süre içinde şikayet yapılmazsa dava açılması mümkün olmaz.
6. Çocuğun cinsel istismarı suçunda mağdur kimdir?
Mağdur, 18 yaşını doldurmamış olan her çocuktur. Özellikle 15 yaşını tamamlamamış çocuklara yönelik her türlü cinsel davranış doğrudan istismar kabul edilir.
7. Çocuğun cinsel istismarı suçu ile reşit olmayanla cinsel ilişki suçu arasındaki fark nedir?
Reşit olmayanla cinsel ilişki suçu TCK 104’te düzenlenmiş olup, 15 yaşını doldurmuş ama 18 yaşını tamamlamamış çocukla rıza dahilinde ilişki kurulması durumunda gündeme gelir. Çocuğun cinsel istismarı ise rıza olsa bile daha ağır yaptırımlara tabidir.
8. Çocuğun cinsel istismarı suçunda nitelikli haller nelerdir?
Failin öğretmen, bakıcı, sağlık çalışanı ya da kamu görevlisi olması, suçun aile içinde işlenmesi, birden fazla kişi tarafından işlenmesi veya silah kullanılması nitelikli hal sayılır ve cezayı artırır.
9. Çocuğun cinsel istismarı suçunda fail kim olabilir?
Bu suçun faili herkes olabilir. Failin yaşı, cinsiyeti veya mağdurla ilişkisi fark etmeksizin cinsel istismar eylemini gerçekleştiren kişi cezalandırılır.
10. Çocuğun cinsel istismarı suçu hangi mahkemede görülür?
Çocuğun cinsel istismarı suçu ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu davalar doğrudan ağır ceza mahkemesinin görev alanına girmektedir.
11. Çocuğun cinsel istismarı suçunda mağdurun rızası etkili midir?
Çocuğun rızası hukuken geçerli değildir. Özellikle 15 yaşından küçük çocuklarda rıza hiçbir şekilde dikkate alınmaz, suç doğrudan oluşur.
12. Çocuğun cinsel istismarı suçunda teşebbüs nasıl değerlendirilir?
Failin suçu tamamlamaya yönelik hareketlerine başlamasına rağmen dışsal nedenlerle fiili bitirememesi teşebbüs sayılır ve cezadan indirim yapılır.
13. Çocuğun cinsel istismarı suçunda gönüllü vazgeçme nedir?
Fail, kendi iradesiyle eylemi sonlandırırsa teşebbüsten dolayı ceza almaz. Ancak o ana kadar gerçekleşmiş eylemler başka bir suçu oluşturuyorsa, o suçtan dolayı ceza verilir.
14. Çocuğun cinsel istismarı suçunda etkin pişmanlık uygulanır mı?
Mevzuatta çocuğun cinsel istismarı suçuna özgü bir etkin pişmanlık düzenlemesi bulunmamaktadır. Bu nedenle etkin pişmanlık hükümleri uygulanmaz.
15. Çocuğun cinsel istismarı suçunda hata hükümleri ne zaman uygulanır?
Failin mağdurun yaşını bilmemesi ve bu bilginin hayatın olağan akışına uygun olması halinde TCK 30. madde kapsamında hata hükümleri gündeme gelebilir.
16. Çocuğun cinsel istismarı suçunda Yargıtay kararlarının önemi nedir?
Yargıtay, çocuğun cinsel istismarı suçunda verilen kararların denetimini yapar. Yargıtay içtihatları, benzer olaylarda mahkemelere yol gösterici nitelik taşır.
17. Çocuğun cinsel istismarı suçunun toplum açısından önemi nedir?
Bu suç, yalnızca bireysel bir hak ihlali değil, toplumun düzenini ve çocukların sağlıklı gelişimini doğrudan etkileyen ağır bir suçtur. Bu nedenle cezai yaptırımlar oldukça ağırdır.
18. Çocuğun cinsel istismarı suçunda mağdurun ifadesi nasıl alınır?
Mağdur çocukların ifadeleri özel ortamda, pedagog eşliğinde alınır. Bu süreçte çocuğun psikolojik bütünlüğünü korumak için özel yöntemler uygulanır.
19. Çocuğun cinsel istismarı suçunda avukat tutmak gerekli midir?
Evet, bu davalarda hem mağdur hem de fail açısından mutlaka ceza hukuku alanında uzman bir avukat desteği gereklidir. Davanın seyrini hukuki bilgi ve deneyim doğrudan etkiler.
20. Çocuğun cinsel istismarı suçu neden ağır ceza kapsamındadır?
Çünkü çocuğun cinsel istismarı suçu, mağdurun fiziksel ve psikolojik bütünlüğünü derinden etkileyen, toplum düzenini bozan ve geri dönüşü olmayan zararlar doğuran bir suçtur. Bu nedenle ağır ceza mahkemelerinin görev alanına girmektedir.
Çocuğun cinsel istismarı suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinde düzenlenen en ağır suç tiplerinden biridir ve hem mağdurun hem de toplumun korunması açısından büyük önem taşır. Suçun cezası, fiilin niteliğine ve mağdurun yaşına göre değişmekte, sarkıntılık düzeyinde kalan eylemlerden nitelikli hallere kadar farklı yaptırımlar uygulanmaktadır. Çocuğun cinsel istismarı suçunda şikayet süresi, zamanaşımı, teşebbüs ve hata hükümleri gibi unsurlar davaların seyrini doğrudan etkilemektedir. Ayrıca Yargıtay kararları, benzer olaylarda mahkemelerin nasıl değerlendirme yapacağı konusunda yol gösterici rol üstlenmektedir.
Bu nedenle, çocuğun cinsel istismarı suçunda hem mağdurun hak kaybına uğramaması hem de failin adil yargılanması için sürecin uzman bir ceza avukatı tarafından takip edilmesi kritik öneme sahiptir. Çocuğun cinsel dokunulmazlığını ihlal eden her türlü davranış, ağır ceza mahkemelerinin görev alanına girmekte ve toplum düzeni açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Hukuki süreçlerin doğru yönetilmesi, mağdurun korunması ve adaletin sağlanması açısından büyük bir zorunluluktur.
Çocuğun cinsel istismarı suçu, Türk Ceza Kanunu’nun en ağır suçlarından biridir ve davalar doğrudan ağır ceza mahkemelerinde görülür. Hem mağdurun hem de failin hak kaybına uğramaması için bu alanda uzman bir ceza avukatı ile sürecin yürütülmesi büyük önem taşır.
Çocuğun yaşı, suçun niteliği, failin durumu ve somut olayın özellikleri davanın seyrini doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle, çocuğun cinsel istismarı suçu ile ilgili her türlü soruşturma ve kovuşturma sürecinde profesyonel hukuki destek alınması gerekir.
Ağır Ceza Mahkemesinde görülen bir dosyada sanık olarak bulunan bireylerin, davalarını takip etmeleri oldukça zordur. Bu nedenle ciddi hak kayıpları yaşarlar. Ağır Ceza Mahkemelerinin baktığı ceza dosyalarında soruşturması olan bireyler büromuza gelebilir. Bireyler, Kartal en iyi ağır ceza avukatıyla görüşerek hukuki yardım alması kendi yararına olacaktır. Bu konuda Kartal Ağır ceza avukatları olarak görevli Mimoza Hukuk Bürosu ekibimizin hukuk desteğinden faydalanabilirler. Sürecin Mimoza Ceza Avukatı ekibimizin desteğiyle yürütülmesi ve takibi müvekkillerimizin faydasına olacaktır.