

Giriş
Evliliğinizde geri dönülemez bir noktaya mı geldiniz? Eşler arasındaki anlaşmazlıkların çözülmemesi ve ortak hayatın yeniden kurulamaması, boşanma sürecinin en önemli sebeplerinden biri olarak kabul edilir. Türk Medeni Kanunu’na göre, evlilik birliği temelinden sarsılmış ve taraflar için sürdürülemez hale gelmişse, boşanma davası açılabilir. Peki, ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davası hangi şartlarda kabul edilir ve ispat yükü nasıl belirlenir? Eğer eşler daha önce boşanma davası açmışlar ve reddedilmişse ve bunun üzerine, en az 1 yıldır ayrı yaşıyorlarsa ve bu süreçte evlilik ilişkisini yeniden kurmaya yönelik bir girişimde bulunmadılarsa, mahkeme tarafından boşanma kararı verilmesi gerekecektir. İşte merak ettiğiniz tüm detaylar ve dava sürecinde dikkat etmeniz gerekenler!
Ortak hayatın yeniden kurulamaması, boşanma davalarında sıkça karşılaşılan hukuki bir kavramdır. Bu durum, eşler arasında evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ve artık bir arada yaşamalarının mümkün olmadığı anlamına gelir. Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesine göre, evlilik birliği, taraflar için çekilmez hale gelmişse ve ortak hayatın yeniden kurulması imkânsızsa, boşanma sebebi olarak kabul edilir. Bu noktada, eşlerin birbirine olan güveninin ve duygusal bağlarının tamamen kopmuş olması, evliliğin sürdürülemez olduğunun en önemli göstergelerinden biridir.
Boşanma sürecinde ortak hayatın yeniden kurulamaması, genellikle uzun süreli ayrılıklar, şiddetli geçimsizlik, sürekli tartışmalar ve taraflar arasındaki güven kaybı gibi nedenlerle ortaya çıkar. Mahkemeler, tarafların beyanları, tanık ifadeleri ve varsa yazılı veya görsel delilleri inceleyerek ortak hayatın gerçekten yeniden kurulup kurulamayacağını değerlendirir. Eğer evlilik birliği, sürekli bir huzursuzluk içinde geçmiş ve taraflar arasında onarılamaz bir ilişki bozulması yaşanmışsa, hâkim boşanmaya karar verebilir. Bu süreçte, eşlerin birbirine karşı duyarsız davranışları, ilgisizlikleri veya sürekli çatışmaları da önemli birer ölçüt olarak kabul edilir.
Ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davası açarken, tarafların dikkat etmesi gereken önemli hususlar vardır. Öncelikle, bu durumun mahkemeye somut delillerle sunulması gerekir. Özellikle, yazışmalar, tanık ifadeleri ve hatta psikolojik raporlar, ortak yaşamın artık sürdürülemeyeceğini göstermek açısından önemli delillerdir. Aynı zamanda, mahkemeler, tarafların uzlaşma ihtimallerini de değerlendirir ve eğer evlilik birliğinin onarılması için bir umut kalmadığına kanaat getirirse boşanma kararı verir. Bu nedenle, boşanma sürecine girerken hukuki destek almak ve süreci doğru yönetmek oldukça önemlidir.
2.Fiili Ayrılık ve Evliliğin Fiilen Bitmiş Sayılabilmesinin Şartları Nelerdir?
Fiili ayrılık, eşlerin hukuki olarak boşanmamış olmalarına rağmen, uzun süre boyunca ayrı yaşamaları durumudur. Bu durum, genellikle eşler arasında ciddi geçimsizlikler sonucu ortaya çıkar ve ortak hayatın fiilen sona erdiğini gösterir. Ancak fiili ayrılık, tek başına boşanma için yeterli bir sebep olarak kabul edilmez. Boşanma davası açılabilmesi için fiili ayrılığın, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına ve eşlerin yeniden bir araya gelmelerinin imkânsız olduğuna dair somut delillerle desteklenmesi gerekir. Mahkemeler, özellikle uzun süreli ayrılığı evlilik birliğinin sona erdiğinin bir göstergesi olarak kabul edebilir, ancak bu her dava için farklı değerlendirilebilir.
Evliliğin fiilen bitmiş sayılabilmesi için belirli şartların oluşması gerekir. İlk olarak, eşler arasında ortak bir hayatın sürdürülemeyecek derecede bozulmuş olması ve bu durumun uzun süredir devam etmesi gereklidir. Tarafların farklı adreslerde yaşaması, birbirleriyle iletişimin tamamen kopmuş olması ve evlilik yükümlülüklerini yerine getirmemeleri gibi unsurlar mahkeme tarafından değerlendirilir. Ayrıca, eşlerden biri fiili ayrılığı diğer tarafa zorla kabul ettirmişse veya bu süreç içinde diğer eşin mağduriyetine sebep olmuşsa, mahkeme bunu kusurlu bir davranış olarak değerlendirebilir. Bu nedenle, fiili ayrılık sürecinde eşlerin birbirlerine karşı tutumları ve bu sürecin nasıl başladığı önemlidir.
Fiili ayrılık, genellikle "ortak hayatın yeniden kurulamaması" ile birlikte ele alınır. Eğer eşler daha önce boşanma davası açmışlar ve reddedilmişse ve bunun üzerine, en az 1 yıldır ayrı yaşıyorlarsa ve bu süreçte evlilik ilişkisini yeniden kurmaya yönelik bir girişimde bulunmadılarsa, mahkeme tarafından boşanma kararı verilmesi gerekecektir. Ancak, bu süreçte mahkemenin dikkate alacağı en önemli husus, evliliğin tamamen işlevsiz hale gelip gelmediğidir. Eğer fiili ayrılık, tarafların isteği dışında hukuki veya ekonomik zorunluluklar nedeniyle gerçekleşmişse, mahkeme bu durumu boşanma sebebi olarak değerlendirmeyebilir. Bu nedenle, boşanma sürecinde fiili ayrılığın, evlilik birliğinin sona erdiğine dair güçlü bir delil olarak sunulması büyük önem taşır.
Ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davası, Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi kapsamında düzenlenmiştir. Bu dava, eşler arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve tarafların yeniden bir araya gelme ihtimalinin kalmaması durumunda açılabilir. Mahkemeler, boşanma kararını verirken tarafların evlilik ilişkisini sürdürmeye istekli olup olmadıklarını, yaşanan sorunların çözülebilir olup olmadığını ve ortak hayatın yeniden kurulup kurulamayacağını değerlendirir. Eğer evlilik, sürekli bir huzursuzluk ve geçimsizlik içinde geçmişse ve artık taraflar için çekilmez hale gelmişse, boşanma davası kabul edilebilir.
Bu tür davalarda en önemli şart, evlilik birliğinin onarılamaz şekilde bozulmuş olmasıdır. Mahkemeler, bu durumu değerlendirirken tarafların uzun süredir ayrı yaşaması, sık sık kavga etmeleri, evlilik sorumluluklarını yerine getirmemeleri ve birbirlerine karşı ilgisizlik gibi unsurları dikkate alır. Eşlerin uzun süredir ayrı yaşaması ve bir araya gelme çabalarının sonuçsuz kalması, mahkemeye sunulabilecek önemli deliller arasında yer alır. Ayrıca, taraflardan birinin diğerine fiziksel veya psikolojik şiddet uygulaması, güven sarsıcı davranışlarda bulunması ya da sürekli huzursuzluk yaratması, evlilik birliğinin sürdürülemez olduğunun göstergesi olabilir.
Ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davası açabilmek için, mahkemeye somut deliller sunulması gerekir. Yazılı mesajlar, tanık beyanları, psikolojik raporlar ve hatta tarafların birbirine karşı ilgisizliğini kanıtlayan belgeler, davanın kabul edilme ihtimalini artırır. Mahkeme, evliliğin devam etmesinin eşler açısından artık imkânsız hale gelip gelmediğini değerlendirerek karar verir. Eğer boşanma sürecinde eşlerin barışma ihtimali kalmamışsa ve ortak hayatın yeniden kurulması mümkün değilse, mahkeme boşanmaya hükmedebilir. Bu nedenle, boşanma davası açmadan önce sürecin iyi yönetilmesi ve hukuki destek alınması önemlidir.
Ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle açılan boşanma davalarında ispat yükü, davayı açan tarafa aittir. Yani, davacı eş, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ve ortak hayatın yeniden kurulmasının imkânsız hale geldiğini mahkemeye somut delillerle kanıtlamak zorundadır. Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi kapsamında açılan bu tür davalarda mahkemeler, evliliğin gerçekten sürdürülemez olup olmadığını değerlendirirken, tarafların sunduğu delillere büyük önem verir. Bu noktada, evlilik birliğinin çekilmez hale geldiğini gösteren olaylar, ayrılık süreci, taraflar arasındaki iletişim eksikliği ve varsa şiddet veya ihmal gibi durumlar incelenir.
İspat sürecinde mahkemeye sunulabilecek en önemli deliller arasında tanık beyanları, yazılı mesajlar, e-posta yazışmaları, sosyal medya paylaşımları ve psikolojik raporlar yer alır. Eğer eşler uzun süredir ayrı yaşıyorlarsa, bu durumun belgelenmesi de önemli bir kanıt olabilir. Ayrıca, eşlerden birinin diğerine yönelik fiziksel veya psikolojik şiddet uyguladığına dair doktor raporları, polis tutanakları veya darp raporları mahkemeye sunulabilir. Tanık ifadeleri, evlilik içinde yaşanan sorunları ortaya koymada etkili olabilir, ancak mahkemeler genellikle yazılı ve somut delillere daha fazla önem verir.
Ortak hayatın yeniden kurulamaması davasında mahkeme, eşlerin gerçekten evliliği devam ettirme niyetinde olup olmadığını da değerlendirir. Eğer taraflardan biri, evliliği devam ettirmek için herhangi bir çaba göstermemişse ve uzun süredir ortak yaşamdan kaçınıyorsa, bu durum boşanma için güçlü bir delil olarak kabul edilebilir. Ancak, mahkemeler tek taraflı beyanları yeterli görmez ve sunulan delillerin objektif olması beklenir. Bu nedenle, davacı tarafın boşanma nedenlerini net ve somut şekilde ortaya koyması, mahkemeyi ikna edebilmesi için büyük önem taşır.
Ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle açılan boşanma davaları, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ve eşlerin bir araya gelme ihtimalinin kalmadığı durumlarda gündeme gelir. Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi çerçevesinde değerlendirilen bu davalarda, mahkemeler evlilik ilişkisinin sürdürülebilir olup olmadığını inceler ve ortak hayatın fiilen ve hukuken sona erdiğine dair deliller arar. Fiili ayrılık, uzun süredir ayrı yaşama, eşler arasındaki derin geçimsizlik, sürekli tartışmalar, ilgisizlik veya evlilik sorumluluklarının yerine getirilmemesi gibi faktörler mahkemeler için önemli göstergeler arasında yer alır. Eğer tarafların evlilik ilişkisini yeniden kurması mümkün görünmüyorsa, mahkeme boşanma yönünde karar verebilir.
Bu davalarda en önemli husus ispat yükünün davacı tarafa ait olmasıdır. Eşler arasında yaşanan problemlerin, ortak hayatın artık sürdürülemez olduğunun ve fiili ayrılığın kalıcı hale geldiğinin mahkemeye somut delillerle sunulması gerekir. Tanık beyanları, yazışmalar, psikolojik raporlar, darp raporları, sosyal medya paylaşımları ve diğer belgeler, mahkemenin davayı değerlendirirken dikkate aldığı delillerdendir. Ancak mahkemeler yalnızca tek tarafın iddialarına dayanarak karar vermez; delillerin objektif olması ve tarafların evlilik ilişkisini yeniden kurma ihtimallerinin gerçekçi bir şekilde değerlendirilmeye alınması önemlidir.
Sonuç olarak, ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davalarında, eşlerin evliliği onarma konusunda herhangi bir umutlarının kalmaması ve mahkemeye sunulan delillerin bu durumu desteklemesi gerekmektedir. Mahkeme, eşlerin evlilik yükümlülüklerini yerine getirmemesi, uzun süreli fiili ayrılık ve evlilik bağlarının kopması gibi unsurları değerlendirerek kararını verir. Bu süreçte hukuki destek almak ve boşanma sürecini doğru yönetmek, davanın olumlu sonuçlanması açısından büyük önem taşır.