Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AİHM, başvuru koşulları, ihlal, iç hukuk yolları

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ BAŞVURU ŞARTLARI

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru şartları konusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS) bakılması gerekmektedir. AİHM’de hak ihlaline uğranıldığına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvuru hakkı AİHS md. 34’te güvence altına alınmıştır. Buna göre sözleşmenin tarafı olan Türkiye’nin Sözleşmede yahut ek protokollerinde tanınan hakların biri yahut birden fazlasını ihlali halinde, ihlal nedeniyle bizzat yahut dolaylı şekilde mağduriyeti bulunanlar, AİHM’ de ihlali gerçekleştiren devlet aleyhinde başvuru yapabilecektir. Fakat AİHM’ in, bu başvuruları dikkate alabilmesi için, bunların AİHS’ in 35. maddesinde öngörülen kabul edilebilirlik koşullarını taşıması gerekmektedir. Aksi halde, AİHM kabul edilemezlik kararı verecektir. AİHS md. 35 uyarınca iç hukuk yolları tüketildikten sonra ve iç hukukta son kesin karar üzerine 4 aylık sürede başvuru yapılmalıdır. AİHM başvurusu için Kartal Hukuk Bürosu avukat ekibimize bu linkten irtibata geçelir ve iletişim kurabilirsiniz.


1. AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ BAŞVURU ŞARTLARI

AİHM’de yapılan başvuruların esasının incelenerek bir karar verilebilmesi için başvurunun kabul edilebilirlik şartlarını taşıması gerekmektedir. AİHS md. 35/4. fıkra uyarınca kabul edilebilirlik koşullarına sahip olmayan başvuruların reddine karar verilir. Başvuruların tümüyle yahut kısmen kabul edilemez bulunması da mümkündür. Kabul edilemezlik kararları kesin olup itiraz edilemez.


1.1. TÜRKİYE’DEKİ İÇ HUKUK YOLLARININ TÜKETİLMESİ GEREKİR

İç hukuk yolları tüketildikten sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvuru (AİHM başvurusu) hakkı bulunmaktadır. Bu yolların tüketilmesi, AİHS’te kabul edilen uyuşmazlığa konu hakkın devlet tarafından gereğince yerine getirilmediği anlamına gelir. Diğer bir deyişle, kişiler iç hukuk yollarını tükettikleri halde Sözleşmede yer alan bir hakkın kendilerine sağlanmadığını iddia ettiklerinde, AİHM’e başvuru yapabilecektir.  Dolayısıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başvuru Şartları arasında ilk yol iç hukuk yollarının tüketilmesi olup, bunun üzerine halen hak ihlalinin giderilmediği, öne sürülüyorsa, AİHM’e gidilebilecektir.

İç hukuk yollarının tüketildiğinden söz edebilmek için, başvurucu tarafından iki koşulun birlikte sağlanmış olması gerekmektedir. Buna göre yargısal olsun olmasın bütün başvuru imkân ve yollarının fiilen tüketilmiş olması gerekmektedir. Örneğin hak ihlali sonucunu doğuran bir işlem yahut eyleme yönelik;

 

  1. İlk olarak idari başvuru yollarının tüketilmiş olması gereklidir. Bir konuya ilişkin olarak birbirlerine engel teşkil etmeyen ve aralarında temyiz ve istinaf gibi derecelendirme bulunmayan, birden fazla başvuru yolu mevcutsa, bunların her birisinin ayrı ayrı tüketilmiş olmasına gerek bulunmamaktadır. Bireyler bunlardan bir tanesini seçerek tükettiklerinde AİHM başvurusu için gerekli koşul sağlanmış olacaktır. Örneğin kişinin hukuka uygun olmayan “tutuklama” işlemi dolayısıyla gidebileceği iki yol bulunmaktadır. Bunlardan birisi Ceza Muhakemesi uyarınca haksız tutuklama nedeniyle tazminat talebi ve diğeri 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca tazminat davasıdır.
  2. Bir sonuca ulaşılamadığı yahut bu tür bir yolun bulunmadığı durumlarda iç hukukta tanınan yasal yollara müracaat edilmesi gerekir.
  3. Başvuru üzerine yargı mercii tarafından verilen karara aleyhinde mevcutsa yasa yoluna gidilmiş olması gerekir.
  4. İç hukukta varsa Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yoluna gidilmiş olması gerekmektedir.

 

Yukarıdaki koşulların dışında, yargılamanın yenilenmesi yolu ve kanun yararına temyiz yollarının tüketilmiş olmasına gerek yoktur. Zira bu yollar olağan yasa yollarından olmadığından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde başvuru (AİHM başvurusu) için gerekli koşullar arasında değildir.


1.1.1. İÇ HUKUK YOLLARININ SAHİP OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLER

İç hukuk yollarının tüketildiğinden söz edebilmek için bu yollar birtakım niteliklere sahip olmalıdır. AİHM’e göre iç hukuk yolları aşağıdaki özelliklere sahip olmalıdır. Aksi halde bireyler iç hukuk yollarına gitmeden önce, doğrudan AİHM’e gidecektir. Bunlar;

 

  1. Etkili ve yeterli, erişilebilir olmalıdır.
  2. İhlali yahut sonuçlarını önleme bakımından etkili olmalıdır.
  3. Konuya ilişkin olarak bir faydası olmalıdır.

1.1.2. BAŞVURU KONUSUNUN ÖNCE TÜRK MAKAMLARINA SUNMAK GEREKİR

İç hukuk yollarının tüketildiğinden söz edilebilmek için, konu hakkında devletin yetkili makamlara iletilen başvurularda AİHM’ e götürülen hak ihlallerinden söz edilmiş olması gerekir. Fakat, Sözleşmede yer alan hükümlerin açıkça gösterilmesine gerek olmayıp, bunların mahiyetlerinin ortaya konulması yahut bu hükümlere dayalı olarak başvuruda bulunulmuş olması yeterlidir. Başvurucunun AİHS düzenlemeleriyle aynı doğrultudaki devletin düzenlemelerinin başvuruda gösterilmesi halinde koşul gerçekleşmiş olur.

Sözleşmede öngörülen hakların ihlaliyle AİHM’ e gelen başvurular açısından, Türkiye’nin düzenlemelerine uygun hareket etmek gerekir. AİHM, aşağıdaki sebeplerle başvuruyu reddedecek ve iç hukuk yolları tüketilmiş sayılmayacaktır.. Buna göre kişilerin,

 

  1. Sürelere uymaması,
  2. Türkiye’de öngörülen harcı yatırmaması
  3. Dilekçesinde bulunması gerekli bilgileri noksan bırakması

1.1.3. TÜRKİYE’DE USUL KURALINA AYKIRILIK ÜZERİNE AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ BAŞVURU (AİHM BAŞVURUSU)

Öte taraftan bir usûl kuralının AİHS’e aykırılığı yahut bu kuralının keyfi şekilde başvuruyu engelleme amacıyla kullanılması halinde, AİHM başvuruyu geçerli kabul edecektir. Bunun yanı sıra Türkiye mahkemelerinde bir usul kuralı nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde başvuru (AİHM başvurusu) reddedildiğinde, uyuşmazlığın esasına yönelik olarak da görüşünü belirttiği durumlarda, yani başvurunun esas bakımından da kabul edilemezliği ortaya konulmuşsa, iç hukuk yolları tüketilmiş olur.

İç hukuk yollarının tüketilmediğine ilişkin husus, Türkiye tarafından ilk itirazla öne sürülmelidir.

Başvurucu iç hukuk yollarını tükettiğini ispat etmelidir. Başvuranın şahsından ötürü, örneğin bilgisizliği yahut hatalı yönlendirilmesi gibi nedenlerle iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması haklı bir mazeret sayılamayacaktır.


1.1.4. TÜRKİYE’NİN İÇ HUKUK YOLLARININ TÜKETİLMEDİĞİ İTİRAZI

AİHM kendisine gelen başvuruyu Türkiye’ye tebliğ ettiğinde, devletin içi hukuk yollarının tüketilmediği yönünde bir itirazı söz konusu olabilecektir. Türkiye bu yönde bir itirazda bulunmazsa, itirazdan vazgeçmiş olur. Türkiye’nin bu konuda bir itirazda bulunması halinde, Türkiye’nin ispat yükümlülüğü doğmaktadır.

Türkiye’nin, hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde başvuru (AİHM başvurusu) yapılan bir konuda etkili ve erişilebilir bir iç hukuk yolu bulunduğunu ispatlaması durumunda ispat yükümlülüğü bu kez başvurucuya geçecektir. Dolayısıyla yerinde bir itiraz bulunmadığı, örneğin bir hakkın ihlal edilmesi karşısında etkili bir başvuru olanağının mevcut olmadığı yahut somut olay açısından bu yönde bir başvuruya gerek bulunmadığını başvurucu ispat edecektir.


1.2. SÜRE KOŞULU

AİHS’ in 35/1. fıkrası uyarınca AİHM’e, iç hukukta kesin hüküm kurulmasının ardından 4 aylık bir sürede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde başvuru (AİHM başvurusu) yapılmalıdır. Düzenlemenin 4. fıkrasına göre, bu sürenin geçirilmesi nedeniyle, yapılan başvurular, Mahkemece kabul edilemezlik gerekçesi ile reddedilecektir. Buna göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başvuru Şartları arasında bulunan süre koşu yerine gelmezse başvurunun, kabul edilemezlik gerekesiyle reddine karar verilecektir.

İç hukukta etkili olmayan başvuru yollarına gidilmesinin süreye ilişkin bir etkisi bulunmamaktadır.  Yoksa AİHM’e başvuruda bulunma süresinin başlangıcı, bireyler tarafından keyfi olarak uzatılabilir. Bu konuda başvurucuya, başvuru süresinin geçirilmediğine ilişkin ispat yükümlülüğü yüklenmiştir.

Başvuru için gerekli olan 4 aylık süre esas itibariyle, tüketilmesi gereken, yani kesin ve nihai hüküm içeren karar üzerine, ilgili bireyin haberdar olmasıyla birlikte başlar. Bireyin karardan haberdar olması genel olarak kararın tebliğiyle mümkün olmaktadır. Fakat, kararın tebliğinin zorunlu tutulmadığı durumlarda kararın yazılı olarak çıkması üzerine bireyin karardan haberdar olduğu kabul edilecektir.

Sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerin ihlaline neden olan işlem/eylem dolayısıyla, sözleşmenin tarafı olan bir ülkenin hiçbir başvuru mekanizmasına yer vermemiş olması durumunda, söz konusu eylem/işlem AİHS’ in 35/1. fıkrasına göre kesin karar hükmünde kabul edilecektir. Buna göre bu hallerde, 4 aylık sürenin söz konusu işlem/eylemin yapılma, öğrenilme yahut birey hakkında sonuç doğurma tarihinde işleyeceği söylenebilecektir.

Başvuru süresinin bir kere işlemeye başlaması halinde birtakım koşulların bulunması halinde süre duracaktır. Örneğin, ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan bir başvurucunun idarece başvurusu engellendiğinde 4 aylı sürenin aşılması halinde AİHM tarafından başvurunun reddine karar verilmeyebilir. Fakat, başvuru geçici mahiyette engellenir ve engel ortadan kalktıktan sonra dahi makul bir başvuru süresi mevcutsa söz konusu engel, sürenin hesaplanmasında dikkate alınmayacaktır.


1.3. BAŞVURUDA, BAŞVURUCUNUN BİLGİLERİNE YER VERİLMESİ GEREKİR

AİHS’ in 35/2. fıkrasının a bendinde başvurucunun kimlik bilgilerinin bulunmadığı başvuruların dikkate alınmayacağı ifade edilmektedir. Fakat, AİHM İçtüzüğü md. 47/4. fıkrasında kimliğini kamuya açıklamak istemeyenlerin buna ilişkin bir istemde bulunabilecekleri öngörülmüştür.  AİHM başvurucunun talebi üzerine yahut resen bu doğrultuda bir karar verebilecektir. Bu başvurucuların, AİHM önünde bulunan yargılamaya ilişkin kamunun bilgi sahibi olması kuralarının gözetilmemesini haklı kılacak nedenleri Mahkemeye sunmaları halinde buna müsaade edilebilecektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başvuru Şartları arasında başvurucunun bilgilerine yer verilmesi de vardır.

Bu prosedürün pratik anlamda herhangi bir işlevi ve önemi bulunmamaktadır. Çünkü, AİHM içtüzüğü md. 47’de dilekçelerde bulunması gerekli hususlara detaylı şekilde yer verilmiştir. Bu hususlar arasında başvurucunun kimlik bilgileri de bulunmaktadır. Başvurucu tarafından doldurulan formda, bu hususta bir eksikliğin bulunması durumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde başvuru (AİHM başvurusu) geçersiz olduğu kabul edilecek ve bundan dolayı başvuru hakkında işlem yapılmayacaktır. Başvurularda kimlik bilgilerinin bulunması koşulu, ısrarlı bir şekilde AİHM’e başvuru yapanlar ve komisyonun aşırı iş yükü altında kalmasına engel olmak amacıyla getirilmiştir.


1.4.BAŞVURUNUN DAHA ÖNCE AİHM, BM MAHKEMESİ VEYA BAŞKA BİR ULUSLARARASI MERCİDE ELE ALINMAMIŞ OLMASI

AİHS md. 35/2.b uyarınca AİHM, daha evvel önüne gelip de incelenmiş bir başvurunun önemli oranda aynısı olan ve yeni bazı vakıaları ihtiva etmeyen bireysel Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde başvuru (AİHM başvurusu) dikkate almayacaktır.  Böylece kesin hüküm kuralı korunmakta ve aynı hususta yargılamalara engel olmak istenmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başvuru Şartları arasında başvurunun daha önce AİHM, BM Mahkemesi veya başka bir uluslararası mercide ele alınmamış olması vardır.

AİHM’in kendisine gelen bir başvuruyu bu bent uyarınca reddedebilmesi için birbirinden farklı başvurunun taraf, konu ve sebeplerinin aynı olması gerekmektedir. Tarafı, konusu ve sebeplerinden birisinin farklı olduğu durumlarda, kabul edilemez bir başvuru söz konusu olmayacaktır.

Başvurunun bu gerekçeye dayalı olarak reddi için;

 

  • Daha evvel yapılan başvurunun esası hakkında bir karar verilmiş olması gerekir.
  • Daha önceki başvurunun açık bir şekilde dayanaktan yoksun olması gerekir.
  • Daha önceki başvurunun konusu bakımından yetkisizlik nedeniyle ilk inceleme safhasında reddedilmiş olması gerekir.

1.5. USUL EKSİKLİĞİ ÜZERİNE AİHM BAŞVURUSU

Yukarıda sayılanlardan başka, usûl yönünden kabul edilemez nitelikteki başvuruların eksiklikleri giderilerek uyuşmazlığın, yeniden AİHM’ e götürülebilmesi mümkün olacaktır. Yine, aynı başvurucunun yeni vakıalar ekleyerek yeni bir başvuru yapmasında herhangi bir engel bulunmamaktadır. Fakat, başvurunun, yalnızca yeni hukuksal deliller eklenmek suretiyle yenilenmesi yeterli olmayacaktır.

AİHS md. 35/2. b uyarınca başvurunun, başka bir uluslararası mercide ele alınan bir başvuruyla esası bakımından aynısı olması ve başkaca vakıalar içermediğinde kabul edilebilirlik koşulu sağlanmamış olacaktır. Bu durumlar da farklı bir mercide ancak her iki başvurunun taraf, konu ve sebebinin aynısı olması halinde söz konusu olmaktadır. AİHM’ in bireylerin başvurusunu bu nedenle reddedebilmesi için başka bir uluslararası mercie daha önce sunulmuş olan bir başvurunun derdest olması yahut esası hakkında bir karar verilmiş olması bir fark yaratmamaktadır.

AİHM’ in öncelikle, uluslararası bir merciin AİHS md. 35/2.b anlamında bir merci olup olmadığını tespit etmesi gerekmektedir. Mahkeme somut olayı özelliklerine bakarak ve bu uluslararası merciin denetimini nasıl yaptığı, uluslararası bir niteliğinin bulunup bulunmadığı, takip ettiği usullerini, taraflara yükümlülükler yükleme, hak ihlalini sona erdirecek nitelikte etkili bir merci niteliğinin bulunup bulunmadığı ve kararlardan doğan hukuksal sonuçlar göz önünde bulundurarak bir karar verecektir.


1.6. BAŞVURUNUN DAYANAKTAN YOKSUN (BELİRSİZ, MUĞLAK) OLMAMASI GEREKİR

AİHS md. 35/3.a uyarınca başvuruya konu hususların açıkça dayanaktan yoksun (belirsiz, muğlak) olması halinde başvurular kabul edilemez bulunacaktır. Düzenlemeye göre başvuruların dayanağının bulunmaması uyuşmazlığın esasına yönelik bir durumdur. Bunun yanı sıra başvurunun esastan incelenmesi öncesinde yapılacak bir değerlendirme neticesinde de koşulları varsa ilk incelemede de red kararı verilebilecektir. Mahkemece esas hakkındaki inceleme sırasında da bu gerekçeye dayalı olarak kabul edilemezlik kararı verilebilecektir. Fakat, başvuru maddi açısından karmaşık bir konuyla ilgiliyse bu sebebe dayalı olarak red kararı verilemeyecektir.

Örneğin, başvuruya konu hakkın nasıl ihlal edildiği konusunda yeterince açıklamada bulunulmaması, başvuruda öne sürülen olguların gerçeklerle bağdaşmadığının açıkça görülmesi yahut bu olguların ispatına imkân bulunmaması ve sözleşmedeki haklardan birisinin ihlale konu olmadığının açık olduğu hallerde bu sebebe dayalı olarak başvurunun reddine karar verilebilecektir.

Dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başvuru Şartları arasında başvurunun dayanaktan yoksun olmaması da vardır.


1.7. BAŞVURU HAKKININ KÖTÜYE KULLANILMAMASI GEREKİR

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başvuru Şartları arasında başvurunun kötüye kullanılmaması da vardır.

AİHS md 35/3.a uyarınca başvuru hakkının kötüye kullanılması halinde başvurunun ilk incelemede reddine karar verilecektir. Hakkın kötüye kullanılmasıyla kastedilen hakkının ihlal edildiğini öne süren başvurucunun, sözleşmede yer alan hakkını amacı dışında ve zarar verici bir şekilde kullanmasıdır.

İki durumda hakkın kötüye kullanımı bulunmaktadır. Bunların birincisi, AİHM’ i yanıltmak amacıyla başvuruda gerçeklerle bağdaşmayan olgulara dayalı gerekçeler öne sürülmesidir. Örneğin, AİHM’ e gönderilen evraklarda sahtecilik yapılması, yargılamaya esas önemli hususlarda Mahkemenin bilgilendirilmemesi, yargılamanın yapıldığı sırada meydana gelen önemli gelişmelerin Mahkemeye iletilmemesi, böylelikle Mahkemenin kararını yeterli bilgiye dayandırılmadan vermesi hallerinde başvuru hakkı kötüye kullanılmış olacaktır.

Başvuru hakkının kötüye kullanılması bakımından ikinci durum, başvurucunun AİHM’e gönderdiği yazışmalarda mahkeme, çalışanlar, aleyhinde şikayette bulunduğu devlet yahut devletin değişik organları yahut kurumları aleyhinde hakaret, tehdit veya tahrik edici beyanlarda bulunmasıdır. AİHM içtihatlarına göre Sözleşmedeki yahut ek protokollerdeki bir hakla ilgisi bulunmayan ve yalnızca siyasi propaganda amacıyla gerçekleştirilen, aleyhinde başvuru yapılan devlet yahut Mahkemeye hakaret niteliğindeki başvurular hakkın kötüye kullanıma işaret sayılmaktadır.

Öte taraftan başvurucunun yazışmalarında polemiğe varan yahut alaylı bir dille beyanlarda bulunması başvurunun doğrudan reddine sebep olmayacaktır. Bu beyanların medeni ve haklı eleştiri sınırlarının ötesinde olması başvurunun reddine neden olabilecektir.


1.8. BAŞVURUCU ÖNEMLİ BİR ZARARA UĞRAMIŞ OLMALI

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başvuru Şartları arasında başvurucunun önemli bir zarar uğramış olması da vardır.

AİHS md. 35/3.b uyarınca başvuruda bulunanların, önemli bir zarara uğramış olması durumunda, AİHM başvuru koşullarından birisi gerçekleşmiş olacaktır. Fakat, düzenleme uyarınca Mahkemenin önemli görmediği başvuruların kabul edilebilirlik kriterini karşılamadığı gerekçesiyle reddine karar verebilmesi için iki koşul birlikte bulunmalıdır.

Bunlardan birincisi sözleşmede teminat altında bulunan insan haklarına saygı ilkesinin başvuruyu esas bakımından incelenmesini gerektirmemelidir. Diğeri, başvuru konusu uyuşmazlığın Türkiye mahkemeleri tarafından yeterince incelenmiş olması gerekmektedir. Bu iki koşulun birlikte bulunmadığı durumlarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde başvuru (AİHM başvurusu), Mahkeme tarafından, başvurucunun önemli bir zarar uğramadığı sebebine dayalı olarak reddedilemeyecektir. AİHM’ in başvuruları esas bakımından inceleyebilmesi için AİHS’ in 35/3.b’ de öngörülen koşulların bulunup bulunmadığı resen dikkate alınmaktadır. Düzenlemede ele alınan kabul edilebilirlik şartının konulma gerekçesi AİHM’ in önemli insan hakları ihlallerin ilgilendiren davalara yoğunlaşmasının sağlanmasıdır.

AİHM’e başvuruda bulunan kişinin önemli bir zarar görüp görmediğinin belirlenebilmesi için uyuşmazlığın miktarı yahut konusunun başvurucu bakımından önemi dikkate alınacaktır. Buna ilişkin bir değerlendirmede bulunurken somut olay ile kamusal menfaatler arasındaki ilişkiye bakılacaktır. Burada başvurucunu öznel değerlendirmelerinden de yararlanılacaktır. Fakat, başvurucunun değerlendirmeleri nesnel olarak da haklı görülebilir mahiyette olmalıdır. Yoksa, herkes uğramış olduğu ihlalin önemli olduğunu öne sürecek ve Sözleşmede yer alan düzenleme bir anlam taşımayacaktır.

AİHM’ in önemli zarar konusundaki uygulamaları, esas itibariyle, başvuruda bulunanların maddi olarak 500 avrodan fazla olmayan kayıpları söz konusu olduğunda, başvurularının reddi şeklinde gerçekleşmektedir. Fakat, maddi herhangi kayıp bulunmayan yahut az bulunan durumlarda başvurucuların önemli hak ihlallerine uğramaları söz konusu olabilmektedir. Bu durum AİHM tarafından değerlendirilecek ve sonucuna göre başvurunun reddi yahut kabulüne karar verilebilecektir.


1.9. UYUŞMAZLIK KONUSUNUN TÜRKİYE YARGISINDA YETERİNCE ELE ALINMIŞ OLMASI GEREKİR

AİHS md. 35/3.b ‘ye göre AİHM’ in başvuruları kabul edilemez bularak reddi yönünde bir karar verebilmesi için bir koşul da başvuruya konu uyuşmazlığı Türkiye’deki mahkemelerde yeterince ele alınmış olma koşuludur. Böylece, konusu önemli olmasa dahi uyuşmazlıkların tümünün yargısal denetimden geçirilmesi teminat altına alınmaktadır.

Başvuruya konu uyuşmazlık konusunun esasının sözleşmeci devletin yargı makamınca gerektiği şekilde ele alınmış olma koşulu, AİHS md. 35/3.b uyarınca, başvurucunun önemli bir zarara uğramış olması durumunda kabul edilemezlik kararının verilmesi konusunda bir istisna teşkil etmektedir. Bu istisnanın bulunması durumunda kabul edilemezlik kararı verilemeyecektir. Hak ihlallerinin devlet mahkemesince gerektiği gibi ele alınmaması durumunda başvurucunun önemli bir zararı bulunmasa da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde başvuru (AİHM başvurusu) esas bakımından incelenmelidir.

AİHM, sözleşmeci devletin mahkemesince yeterince ele alınmış olması gerekli olan uyuşmazlığın aslı olmaktadır. Zira burada önemli olan husus AİHM’ e götürülen konudan değil, uyuşmazlığın kendisinden söz edilmektedir.

Bireylerin başvurabilecekleri bir devlet yargısının söz konusu bulunmadığı durumlarda, uyuşmazlığın yeterince incelenmediğinden söz edilebilecektir. Dolaysıyla burada başakça bir değerlendirmede bulunulmasına gerek de bulunmamaktadır.


1.10. AİHM ÖNCESİ, İÇ HUKUK YOLU VARSA

AİHM öncesinde, başvurucuların iç hukukta gidebilecekleri bir yargı makamı söz konusu olduğunda, yargılamada AİHS md. 6’da öngörülen adil yargılanma hakkına ilişkin bütün standartların karşılanmasına gerek bulunmamaktadır. Fakat, yargılama keyfi olarak yürütülmüşse yahut bireyin sözleşmedeki haklarından birisine erişmesine engel olunmuşsa, uyuşmazlığın yeterince ele alınmadığı söylenebilecektir.

İç hukuktaki yargı makamlarının önlerine gelen uyuşmazlıkları usûl kurallarının yerine getirilmediğinden bahisle ilk incelemede reddetmeleri de söz konusu olmaktadır. Bu durumlarda esas itibariyle uyuşmazlığın devlet mahkemesince yeterince incelendiğinden söz edilebilecektir.

AİHM’ in üst dereceli yargı mercilerince verilen kararları yeninden inceleyebilme hakkı bulunmamaktadır.  Bundan dolayı yargı makamlarının bazılarının kararları aleyhinde başvuru olanağının bulunmadığı durumlar AİHS md. 35/3.b ‘deki düzenlemenin uygulanmasında bir etkisi bulunmamaktadır. Yoksa, iç hukukta son kararı veren yargı makamının Sözleşmede yer alan bir hakkı ihlal ettiği gerekçesiyle gelen başvuruların elenmesine olanak bulunmamaktadır.

AİHM Stephan Bock&Almanya kararında bu konuda bir hüküm kurmuştur. Mahkeme verdiği kararına konu olay şu şekilde gerçekleşmiştir. Başvuruda bulunan kişi, görmüş olduğu tedavisi için 7,99 Avro tutarında bulunan ilaçlarının işverenince karşılanmasını talep etmiştir.  Bu talebinin reddedilmesi üzerine başvurucu iç hukuk yollarını tüketmiştir. Daha sonra başvurucu, AİHM’e süresince başvuruda bulunmuştur. Başvurusunda, yargılama sürecinin uzunluğu nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ve devletin kendisi için etkili bir başvuru hakkı sağlamadığını öne sürmüştür. Fakat, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvuru (AİHM başvurusu) hakkının kötüye kullanıldığını, başvurucu tarafından 7,99 avro tutarındaki ilaçların karşılığını ödemede ekonomik olarak bir sorun yaşamayacağını, bundan dolayı önemli bir zarar görme koşulunun sağlanmadığını vurgulayarak başvuruyu kabul edilemez bulmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Don`t copy text!